SELİKA.
Dönelim mi şöyle 10 ay öncesine kadar?
Hayattan bıkmış, her şeyini kaybetmiş, tüm renklerini soldurmuş bir hayat sürdürürken, çevrendekiler sana zorla yemek yedirirken, verdiğin onca kilodan sonra duyduğun basit ve samimiyetsiz "Selin kendine yazık ediyorsun" cümlelerinden yorulmuş boşlukta...
Gönlünde dört meleğin acısını taşırken, konuşmaya mecalin kalmamış ve ağlamaktan gözlerin şişmiş ve yine de nefes almaya devam etmişsin.
Yıllar boyu babanın "Biz güçlü olmasak bile güçlü görünmek zorundayız" sözüyle, umursamaz, kaygısız, günlük hatta anlık yaşarken, kendine yıkılmayacak kadar güçlü duvarlar örerken, kurduğun mutsuzluktan uzak dünyan yıkıldı başına...
Kaç kere kendinden vazgeçtin? Üç? Beş? Ya da her gece...
Ve şimdiye gelelim.
Neredesin?
Hiç tahmin bile edemeyeceğin -çünkü cesaretin yoktu- bir yerde. Kendi evinde...
Babasının küçük ve hiç büyümeyen ama yine de tüm sorumlulukları yüklediği Prenses, Krala savaş açmış üstelik kaybetmekten hiç korkmayan bir korkak gibi zırhını giyinmiş.
Kendiyle olan binlerce savaştan sonra ilk defa başka biriyle -en güçlüsüyle- savaşan Prensesimiz KAZANDI.
Hikayeyi bırakıp gerçeğe dönelim. Güvenli alanından çıkmayı kimse istemez. Toplumun dayattığı kuralları çiğneyen çok az insan vardır ve aykırı olan herkese, her şeye karşı bir düzen vardır.
İnsanlar hakkında çok şey söylemek istiyorum. Öncelikle aptalız. Tahammül edemeyeceğimiz ne varsa kabullenmek zorunda kalıyoruz. Bulunmak istemediğimiz yerlerde kalmak zorunda hissediyor ve mutsuz bireyler olarak yetişiyor ve hatta yetiştiriyoruz. Keyif almayı bilmiyoruz. (Ben biliyorum hatta en çok kendimle eğleniyorum.) Yaşamın sadece para kazanmak, düzene ayak uydurmak olduğunu düşünüyoruz. Ama kimse para kazanmıyor. Düzen falan da yok!
Son bir yılımı dışarı atarak -en büyük gerçeğim olmasına karşın- çok mutlu bir insan olmasam da hep güldüm. Ve gülerken o düzenin bir parçası olmadığımı aksine yeni bir düzenin kendisi olmayı tercih ettim. Duymadım insanları, görmedim geleceği ve hissetmedim kalbimi. Sadece o an yapmam gerekeni yaptım. Gereken her şeye ben karar verdim.
Tıpkı şimdi kendi evimde oturup bu yazıyı ilk defa saklamadan yazmak için verdiğim savaş öncesi karar gibi.
Sevgili MSB,
Artık özgürsün, müziğin sesini açabiliyor. etrafı dağıtabiliyorsun.. Kendinle konuşurken sesin çıkıyor gülerken saklamak zorunda kalmadığın gibi ağlarken de yastıkla yüzünü kapatmıyorsun. Tütsünü mumunu yakıp şarkılar söyleyebiliyorsun.
Tek başına başardın. Kimse yoktu yanında. Ailen bile.. Maddi manevi her eksiğini kendin tamamladın.
Sarılmanın gücüne inandın şimdiye kadar ama ilk defa bir bedene değil kendine sarıldın.
Güzel kızım...
"Mutlu olmak zordur derler kötü günler görmeden"
Tabii ki o güne hiç uyanmamayı tercih ederdin ama bitti dediğin yerden yeni bir hikaye yazdın.
Seninle gurur duyuyorum...
UNUTMA.
Her gün daha iyiye.
En büyük açlığın bilgi olsun.
Öğrenmekten ve kendinden vazgeçme.
Zaten kavuşacaksınız. Şimdilik onlar seni gökyüzünden izlerken daha çok güldür onları...
Yorumlar
Yorum Gönder